top of page
Search
Writer's pictureGülnihal Özdener

İstismarla huzur arasındaki kalın çizgi

Geçen gün sosyal medyada bir paylaşıma denk geldim. İspanyol asıllı kadın bir yoga eğitmeni, 86 bin takipçisi olan hesabına bir fotoğraf yüklemiş; kalabalık bir yoga dersini verirken kadın bir öğrencisinin duruşunu düzeltiyor. Ancak bu öyle bir düzeltme ki, normalde sadece tek elinin avuç içiyle yapabilecekken adeta tüm bedensel varlığıyla öğrencisine “destek oluyor”: Elleri, göğüsleri ve kasık bölgesi öğrencinin sırtına tam temas halinde.


ENERJİ YÜKSELTMEK VE ÇAKRA AÇMAK

Fotoğrafı gördüğüm anda, bu tür yoğun fiziksel temasla yapılan “düzeltme”lerin ne kadar yanlış olduğunu daha kaç kere konuşmalıyız, daha kaç kişi travmatize olmalı diye aklımdan geçirdim. Erkek bir eğitmen kasık bölgesiyle herhangi bir öğrencinin sırtına yaslanarak düzeltme yapsa ve bunu fotoğraflayarak sosyal medyaya koysa tepki görmez miydi? Nice yoga üstadı böylesi uygun olmayan dokunuşları yüzünden ya mahkemelik ya da madara olmuştu. Dünyada artık herkesin konuştuğu “travmaya duyarlı yaklaşım”dan bu eğitmenin haberi yok muydu? Sonra yorumlara baktım. Benim aklımdan geçen tepkiyi birçok kişi yazıya dökmüştü. Ancak paylaşım sahibi eğitmenin savunması şuydu: “Verdiğim bu destekle öğrencimin enerjisini omurga boyunca yükseltiyorum!”


Özrü kabahatinden beter! Egzersiz branşlarında istismar hadiselerinin mahkemelere taşındığı bu yüzyılda böylesi bir savunma artık kabul edilemez. Binlerce takipçisi olan nice sosyal medya fenomeni “yogacı” (eğitmeni diyemiyorum…) enerji yükseltmekten, çakra ayarlamaktan, geçmiş yaşamlarının travmalarını şifalandırmaktan bahsediyor. Müthiş bir çorba. Ve bu çorbaların içinde gerçek yogayı eser miktarda bile bulamıyoruz. Üstüne üstlük bir de kendilerine adeta tanrısal vasıflar yükleyerek başka bedenlerdeki enerjiyi dokunuşlarıyla yükselttiklerini ve “çakraları açtıklarını” güpegündüz iddia edebiliyorlar. Sosyal medya yokken yanlış söylemlerin ve yanlış uygulamaların yayılması günümüze kıyasla daha yavaş bir hızda gerçekleşiyordu. Şimdi ise bir yanlış yüz bin kere izlenip yüz bin defa paylaşılıyor. Fiziksel, duygusal ve cinsel istismara zemin hazırlayan binlerce içerikten bahsediyorum.


ARADIĞINIZ HUZURA ŞU ANDA ULAŞILAMIYOR

Henüz depremin yaraları sarılamadan bir de sel felaketiyle sarsıldık. 14 Mayıs’a kadar önümüzde uzun bir tünel, tünelin sonunda ışık var mı yok mu belirsiz, her an yeni bir haberle seçim sürecini takip ediyoruz. Hayat bir şekilde devam ediyor. Günlük rutinleri içerisinde bedenini fiziksel aktivitelerle zinde tutmaya gayret eden insanların sayısı, gündemdeki birçok belirsizliğe rağmen, baharın gelmesiyle birlikte artıyor. Doğru nefes alıp verebilme, zihni tek bir noktada odaklayabilme gibi tekniklerin, bazı fiziksel egzersizler eşliğinde ve ideal olarak istismarsız bir şekilde öğrenildiği yoga derslerinde ise huzur arayışları sürüyor.

84 yaşındaki yoga öğretmenim Dharma Mittra’nın sözünü bu tür zamanlarda sürekli kendime hatırlatıyorum: “Mağaralarda, dünya hayatından el etek çekerek meditasyon yapmak çok kolay. Siz asıl şehir hayatı içerisinde meditasyonda kalabilmeyi deneyin.” Peki hocam, Türkiye’de meditasyonda kalabilir miyiz?


İĞNEYİ KENDİNE ÇUVALDIZI KARMA’YA BATIR

Huzur peşinde koşarken yogayla tanışan kimi insanlar ise mağdur. İstanbul’da bir yoga dersinde bir öğrenci dersi yöneten eğitmenin ihmalinden dolayı fiziksel bir incinme yaşıyor. Eğitmen ise konuyu “karma”ya bağlıyor ve şöyle söylüyor: “Senin karman yüzünden başına bu geldi.”


Gerçek “karma”yı basitçe şu şekilde düşünebiliriz: Bireyin geçmişteki (geçmiş yaşamlardaki) faydalı eylemleri bu hayatında faydalı sonuçlar doğurur, zararlı eylemleri ise zararlı sonuçlar doğurur ve tüm bu eylemler öldükten sonra yeniden bedenlenme döngüsünün belirleyici unsurlarıdır.


Şimdi ayıkla pirincin taşını. Yıllık üyelik ücreti vererek yoga derslerine katılan bu insan bir şekilde sağlık bulmak için bu derslere geliyor. Derste yaşadığı sıradan bir fiziksel incinmeyi tutup Hinduizmin en temel inanç örüntülerinden birine bağlamak hangi akla hizmet eder? Bu tür manipülatif söylemlere sığınan eğitmenlerin yarattığı tehlike, tüm gövdesiyle öğrencinin bedenine temas eden bir eğitmenin sunduğu tehlikeyle aynı boyutta.


YOGA, ÇİLEYİ DİNDİRMEKTİR

Yaklaşık on beş yıldır dünyanın birçok yerinde yoga yapılan ortamlarda bulundum. Buralarda genellikle “kendinizi sevin” yönünde bir söylem hakim; yoga kendini sevince oluyormuş! Oysa ki bu beden ve zihin, hayatta her gün karşılaştığımız çileyi yaratan kılıflar. Yüzlerce yıllık yoga metinlerinde böyle anlatılır. Dolayısıyla günlük daimi çileyi dindirebilmek için bireysel olarak bir şeyler yapmak gerek. Para verip yoga dersine katılan insanların enerjisini fiziksel temasla yükselterek, çakralarını (!) kurcalayarak toplumsal çileyi durdurabilmiş bir yoga hocası henüz görmedik.


Bireysel çile ancak bireysel çabayla dindirilebilir. Sağlıklıysak ve gücümüz yetiyorsa yardımlaşarak, başkalarının dertlerine çare bularak bu hayatın getirdiği çileleri aşmak mümkün. Meraklısı için asıl karma budur; karma yoga da eylem ile yapılan yogadır. Adına karma demek zorunda değiliz, nitekim bu değerler zaten toplumumuzda mevcut. Etrafımızda olup biten tüm huzursuzluğa rağmen çileyi azaltmak için çaba göstermek ve bu değerleri yılmadan korumak yeterli; ister karma adı altında, ister yardımseverlik.





3 views0 comments

Comentarios


bottom of page